20 Kasım 2015 Cuma

   
-->















Bağım

Bağlarım

Kızıla gidiyor

Gölgesiyle, mor meyve hayatım

Acısı ve suyuyla

Duvar dibinden sarkıttığı üç dal

Yere, göğe, seferiye

İkram ve dehşetiyle

Her ne kadar iyiliğeyse de

Hayat bu

Masum felaketleriyle

15 Eylül 2014 Pazartesi























Off  off...Yaşamamışsın gibi davranmak nasıl bir deneyimdir.

Hiç öyle bir şey dememişsin, hiç öyle bir şey yapmamışsın, orada hiç bulunmamışsın.

Üzerine zamanın mecburi kılıfı örtülürken nasılda memnunmuşuz gibi.

Geciyorya

Halbuki  beyin loplarım bunlarla büyüdü.

Ya da küçüldü.

Ve hiç unutulmadı

Acı geldi

Acı gitti

Biten neydi?

Her parça kanda yasam tanımlamak

Cana yakın tutup bildiklerini

Sıkılmış çeneyle uyanmak

Sancı ve mutluluk

Artık her şey çok kalabalık

Bu yorgunluk

Giderken yüklenilmeyecek

Bu yorgunluk

Yaşamamışsın gibi terk edecek



Yalanımı yesinler

Oklavadan açılıp

Güneşte kurutulup hem de



Kaçamazsın bu bölünmüşlük

Ve inkâra gittiklerinle

Bu gün ben derim

Yarın sen de

Bize dünya mı yok

Soysuz soyumuzu dolduracak

Cansız canımızı çıkaracak

Darbukada iki tını

Bak her şey nasıl unutulacak

29 Haziran 2014 Pazar


duymak zorunda kalmak
yazmak zorunda olmak
paralel yoldan geçen hikayeler
paylaştıkca inciye dönüşüyor olabilir mi
ya kovuğunu arıyor
ya kabuğunu soyuyor
bilmiyorum...





kadın anlattı bir bir
annesini ölüme nasıl uğurladığını
beklenmeden gelen sonla
bir kahvaltı borcuyla göçen
yaşamış
yaşlanmış
bir sabah haberiyle
olduğu gibi gitmiş
beli bükük anne kadını

bıraktığı öğretilerini
kevgir kevgir tarhanasıyla
karıştırıp
anlattırdı kızının dilinden

eskiler ekti
tepsiler dizdi
kulak memesi kıvamı hamurlarıyla
diz verdi
gönül açtı


ve sonunda dünyadaki son adımlarıyla bir de yürüyerek gitti
bilmeden yürüdü
ya da bildi söz etmedi
şehrine, sokağına son cümlelerini
içinden mırıldanarak belkide
zamanı son kez anarak
ve tüm son`ları ard arda
üç noktalar bekledi
kimisi yazılsın
kimisi dökülsün gözün bebeğinden
kimisi dizilsin insan gırtlağından

elma ile başlayan Havva hikayesini
yine 3 elma düşürerek bitirdi
biz sıradakilere
gitti










28 Mart 2014 Cuma











Bilmiyorum ne zaman doğdum
güne mi
toprağa ya da ışığa mı
aşka mı
hangisi sırlarını fısıldadı
insan tohumuna
sabah kokusunda kim suladı köklerimizi
nasıl oldu
doya doya kanıp güzelliklere
önce
sonra taş mı oldu insan
kaç kere büyüdük böyle yığınlarca
yazık olup
göbek bağı kestik
yazık olup
isimler fısıldadık tanrılara
en çok ne zaman unuttuk o şeyleri
bu dilleri
dik belleri
nasılda doladık birbirine
ben düşüyorum
sen de...






30 Ocak 2014 Perşembe

Matematikle madde karıştı
Yaşamda kırıp dökmek kaldı

 





















..........ayak üstündekiler boğazdan kurtulup
ellerine geçirdikleriyle
kağıt üstünden akıttılar
yürek damarlarında olanı
kör yerden bakanı görüp
üstüne köpek dişlerini 
ve unutulacak seslerini bıraktılar
da bitmedi gitmedi derinlik
kalkmadı üstlerinden
bu çılgın yılgınlık
dünya delisi uğraş
güzel kılıklar içinde
kıskanç renk tanecikleriyle
bir derine
bir tepeye
bir içine baktırıp
bir ömür yazılmakta
yaşama kılıf olan insanlıkla........




28 Kasım 2013 Perşembe







Toprak kararmış
Renkler koyudan süzülen
Giderken pardösüsündeki lekeyle bıraktığım
Gözleri yara, derisi kuru kadın
Yaşamla yürüyor aksak
Kalın viyolonsel sesiyle dizlerinde
Yağmur sızısı.
Kendi diline çarpmasaydı  dilekleri
Az kalmıştı
Az daha ermişti.
İstemediği kadar geniş
Üstü örtülü geçmiş yazısı
Sokaklarını perdeliyorken
İnce dantel el yazmasıyla
Işıklar geçip gidiyordu içinden
Neler geçiriyordu deliklerinden
Az daha eriverecekken.

18 Kasım 2013 Pazartesi



Gerçekliklerine inanmak istemediklerim var.
Evet öylece bir itiraf ve alenen görmemezlik.
Bir çoğumuzun bir çok alanda yaptığı gibi
Gayet basit
Yanı başımdalar ama varlığımı soğutuyorum tüm o duyacaklarım ve göreceklerimden.
En azından çabaladığım şey bu
Ama o kadar yakından hareket ediyorlar ki
Bırak empatiyi artık direk şahitsin
Sokulup bakıyorlar insanın yüzüne
Acı acı bağıran bir küçük köpeğe
Ya da
Çürükler içindeki geniş bir ağızın kahkahasına
Ne kadar bakamazsan
O kadar bakıyorlar
Ve  işte içindesin hikayenin...



 Medine` den dönüş uçağında ve yalnızım. Üçlü koltukların yanımdaki diğer ikisinde uçaktaki kalan iki Türk adam.
   Önce kendi aralarında, sonra benimle ve yetmeyip hostesle sohbetlerine başlarlar.
   
İkisi:
-Ben 89 dan beri buralardayım. Medineliyim artık. Kanada`da 4 yıl kaldım
çocuğumun ameliyatı için gitmiştim.
-Ne ameliyatı?
-Benim çocuk doğuştan bıngıldağı açık değildi. Bebeklerde açık olurmuş normalde onun değildi. O zamanlar ameliyatını bir tek Kanada`da yapıyorlardı. Hiç bir yerde yapmıyorlardı. Ama yeni yeni Almanya`da da başlamış galiba.
-Geçmiş olsun benimde bir çocuğum özürlü artık baya büyüdü gerçi.
-Allah şifa versin. Çok zor geçirdik o hastane günlerini. Hem çalışıyorum, hem hastaneye koşturuyorum, hem eve yetişmeye çalışıyorum. (ayrıntıları geçiyorum) Çok şükür atlattık. Namaz kılalım mı akşam okundu galiba.
-Kemerleri çözmeye izin verince kılalım.

SESSIZLIK

Hemen yanımdaki, kafam ters yönde çevrili olmasına rağmen.
-Siz buralı mısınız?
-Hayır, iş sebebiyle.
-..........firması mı?
-Hayır değil.
-Alışabildiniz mi buraya?
-Sanmıyorum
-Evet kadınlar için zor biraz. Bizimkiler uzun yıllar buradaydı. 3 çocuğum var benim. Biri özürlü. Diğer ikisi hep okullarını burada okudular ama simdi Türkiye'den buraya gelmiyorlar. Hanıma diyorum gidelim diye hiç oralı olmuyor. Bir hafta sonra sıkılıyorlar tabi haklılar. Nerelisiniz?

    .....neyse ki hostes ve içecek servisi kurtardı. Benden sohbet edecek umut bulamayınca, hostese nereli olduğu soruldu. Karadenizli ve  aynı köyden oldukları ortaya çıkınca ortalık daha da şenlendi. Ben hosteste sıkılır bırakır diyordum ki  elbette yanıldım. Her fırsatta servis aralarında yere çömelip konuşmaya devam ettiler.

Sonuç:
    Haklarında bir çok şey öğrendim elbette bir daha kullanılmamak üzere, bu çokça önemli değil aslında, insanlar içini dökmek istiyor bazen. Hele de bir uçaktaysa.
Fakat acılarına bu kadar alışık bir halde anlatımları, üzüntü, kızgınlık ve sıkıntıya dönüştü içimde. Hastanelerin kokusu ve çocuk çığlıklarına kadar inebildim ben.
Bilemediler.
Duymamazlıktan gelmek istedim
Ama artık bir dahakine...

8 Şubat 2013 Cuma

          İçimden tekrarladım şiiri
 Şiir dinletti içinden geçenleri
 En derin ilimleri
 Yetti
 Varlığa da
 Yokluğa da…





















Burası 
Ve daha fazlasıyla 
Artık kitap olarak 
elimizde...

4 Kasım 2012 Pazar








Ufacık eller yapmış,
Kocaman devler kapmış,
Sihirli kutularını hayatın.

Bir gülüş açtırdı
Bir melodi kilitledi
Bir yazık ahh etti
Rüya karakteri tam araya girdi
Ve tüm bu baş ağrılarının ortasına, illada
Bir seviş,
Herşeyi herşeyle değiştirdi.

12 Ağustos 2012 Pazar

 

KAYIP KEMAN 

Şimdi sırtımı yasladım en sevdiğim seslere
Yönümü sorulara değil,
Aşk besteleyen gözlere
Sıcak sohbetlerden döne döne
Yıldızdan ve topraktan geçilen
Ilık suyla demlenen
Tadı güleç bir tanıdık bu


Dur ve dinle
En yakın yüzüne çarpanı
Bilirdik büyürken bize katılanı
Yanlız yüzde değil, on parmağa kadar yayılanı
Bir olandan gizlice alıp bu kemanı
Tekrar bestelemeli işte şu an'ı...

18 Temmuz 2012 Çarşamba

SESTEKİ ANAHTAR

Herşey için geç olan bir yol,
Herşeyi başlatandır.

Beliren renklerin efendisini
Bir bir göz alırken duydum
Uzak düşünce müziklerini
Telaşlı telaşlı fısıldamaktaydı

Acelesi karanlığa gömülmeden
Tüm sessizliğin insanlarına
Yolculuğun varlığını anlatmaktı
Silik ayakizlerine katılsınlar diye
Var gibi olanlar yok olabilsin diye
Ve yine en sonda
Bütün oyuncakların kırıldığı
Ağlanan herköşenin kaybolduğu
Sır sanılanın bozulduğu
Güç bilinenin soyunduğu
Yine en sonda
Hep anlatılmak istenenin parladığı
En Son da...
                       




30 Mart 2012 Cuma

ACI YÜZ





Bazen bir kaç an

Bir kaç el

Kibrit ateşler....

Işığıyla çakılır kalır, ağır gözler,

O an gibi.

Her şey yanılsamadır biriyle çarpışana kadar,

Sonra adı acıya dünüşür.

Artık heryer acıykende,

Yeniden insan olmak meşakattir.

Kimimizden canla

Kimimizden kanla

Yoklar aldığı nefesleri, kimimizden yaşla.

Böyle çizilir hayali sonbaharlar

Mahallenin cam önü teyzesi

Az önce yanından geçen kasketli dedesi

Birikmişliğin görünmezliği..


25 Mart 2012 Pazar



O AN!


Böyle güzel bir akşam olsun,

O tarihten hatırladığım.

Gidilecek listesindeki en üstten bir şehir,

Duvarları sıcak taş,

Güneşi sarı bir yer.

Sen az önce bir öpücükle sarılırken,

Koyu yeşil sarmaşık yanından,

Ilık dar sokağa, birkaç kediyle girdik.

İlerideki pencereden akşam ışığı,

İsmini tartıştığımız güzel kokulu ağaç,

Yanlız gülerek rakamsız saatler,

Ne zaman içildi, dudağımdan sızan şaraplar..

Kıvrılıp kıvrımlarımızda,

Sözleşip ruhlarımızda,

Dağıtıp mekanları,

Donatıp masaları,

Tenimden tenine bir yemin edildi.

Yaşanılacaklar listesinin ilkine......

14 Aralık 2011 Çarşamba





Şaka yaptı zaman, giden bir kadına.

Bir parkın kenarındaki mavi yapraklı ağacın dalları arasından,

Gözgöze tesadüfler hatırlattı küçücük bir an.

Bir adım durdu, ayak tabanındaki tereddütün

Hangi zamana ait olduğunu sonra hatırlayacaktı.

An,
Hikayelerin kabaran kollarının dolaştığı bir an,

Onunda sarılası bir boyunla, yeşillenecek mevsimleriyle duruşuydu olan,

Gün ışığını toptrağa geçiren gücüyle, alma işini Aşk'a bırakan

Gönüllü bir bağışlayıcıydı.

Sonra an,

Suçları suçlulardan çeken,

Esas olan yolcu değil , yol olduğunu anlatan yüzyıllık ihtiyar,

Gizlendiği yerden çıkan ........ ak sakallı zaman



































29 Nisan 2011 Cuma

KANAT AÇTIM TANRIYA


Güneşin talanını istedim,

İyilik dolu gökyüzünden .

Bu görünen en geniş yüreğimden,

Çift kanatlar gölgelerini savurdu.

Coşkum oyalanan düşüncelerimi dağıtıp,

Zamanın elini, belkide ilk kez tuttu.

Kaçıncısı olduğu önemli değil,

Barış sonsuzluğa atıldı..

İklimlerden ziyafetler,

Aşkımla süslenip inançsızlığa kitap yapıldı.

Bu duyulan korkudan değil,

Hazdan Amin 'ler ....















12 Nisan 2011 Salı




Büyüdükçe deneyimlenen

Yürüdükçe yürüdükçe, asılan kanatlar yanmakta.

Doğuştan zevkle dolu ruhum,

Bu benim yıllanmış kadeh zehirim,

Bu benim hem susturdugum,hem ne diye aradıgımın anlamsız cevapları.

Her sey olup bittiğinde anılır..

Her şey geçip gittiğinde yaşanır..

Sonrasında ne diye sorarız ki.
Ne bitmez diz cürüten emeklemedir,

Hayatlarımız ellerimizde, dizlerimizde örs yerine.

Kalsınlar olduğu gibi.....


Sesinden akanı dinlemekse gökyüzünde,

Fifrimde rengarenk peruk,

Peşimde tüylü kuyruk,

Bütün duymaz duyularımla,

Süpürgeme atlayıp, dağıtır giderim en tombul bulutu.

Ben buluttan sayılana kadar..

Sayılmadan var olana kadar..

14 Şubat 2011 Pazartesi

HİÇ!


Kuzey ülkesinden soguk kayayı terk ederek gelen biri
Yanında biriktirdiği hiç bir şeyi taşımamış.
Hiç bir canlıya dokunmadan,
Isıtmadan soğuyan tenini,
Sesiyle sisli yanlızlıklarını katlayıp yantarafına,
Unutabildiği kadar unutmaya susmuş, yürümüş, savrulmuş.


Karardıkça daha görünür olmuş yüzü
Sustukça vicdanı kadar bağıran


Koca elli inanış insanı....
Yürüdükçe boğazına,
İnanışını ellerine
Kurban bırakarak.










23 Ocak 2011 Pazar

Son dan Baş'a...














Bilmiyorum yetecekmi yetenek?

Ruh dediğimiz üflenecek,düşmeyen buluttan damlayarak.
Damar damar yol alarak
Her dokunusu önce sorulandan sakınılan.

Etten-kemikten sıyrılmış mücize arayışında,
Gördüğü tek renk beyazken ve hüzünle tanışmamışken
Vaatler akacak kristal gözeneklerinden,
Doğan cocuklar her renkten bulaşarak,
Ezbersiz.
Yaşam, boğulup en ince çizgiden,
Tekrarsız
Yaratıcı düzeninden kaçarak, sızarak
Bilgisiz.
Tüm hafızalar herhangi bir anda ve yerde
Çekilip hiç varolmamışlar ufkuna
Okunacak görünmez duvarlar üstünden,
Bakıldığı her yönden.

Kabaran göğün zevkinden,canlı cansız nevarsa titreten
Işığa çevrilen yüzlerinden,
Sadece kalmışlık
Öylece kalmışlık
Ya herşey BU'ysa....
Sahne-perde ......ve sessizlik...

24 Aralık 2010 Cuma

Angel's Wing


Şimdi yürüyorum gören gözlerden de sert bir çıkışla
Yerden hafif, yukarıdan ağar..

Dik yamacın boşluğundan,siyah yüzen yosun kokusuna dalışımı
Sırf bana hatırlattıgı için değil
Seyre zorlayan manzarasının, kırık fırçadan cıkma acılığına
Ve varlıgımdan aldıklarına hayranlıgımdan
Dalıyorum, tekrar, tekrar..

Yarımlar tarihten süzülürken
Kumdan dizilen gelecek nesillerin istilası
Daha bozguna uğramadan barıştırılmış dans topraklarında
Kanat çırpmaktalar.

En büyük duyguların hazdan geçen
Ve geri dönülmeyen,
Ulu ağaç gövdeli tutsaklığında
Kendimi cıkarıp bu nesilden
Özenle damgalıyorum koyu gökyüzü mührüyle.

Dallar,kokular,tatlar...
Yoklar bildiğimiz dediklerimizde.
Yokum artık sizin atmosferinizde.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Nam-ı Diyar!


Sıcak-soğuk

Zamanın içinde yakınlaşmak ve uzaklaşmak,
Varlığın armağan,yoklugun talan canlı.

Ne zaman içime sokulsan
Benden bir parça daha kanatlanır solugumdan
Ve her seferinde o dağdan-bu yeşile konan
Nefesini yettirebilirse daha uzağına taşıyan
Hikayesiyle buluşsun diye,
Yaralanan,
Acısından tadına doyulmayan..
Düşen,
Yerden gök kubbeye söylenen..
Dursada,
Varılacak yeri VAR edenin diyarı
Burası
Çokta uzak olmayan...

16 Kasım 2010 Salı

05:13:59

Kapının yanındaydın....
Ve karanlıktı..
O kadar uzaktan ve özlemden gelmiştik ki ...
Deli gibi istesekte o anı ..
Bozmamak için daha çok saplanıyorduk..
Bunun için durduk.

YAN YANA--YÜZ YÜZE

Yaşanacakların hepsi,
İğne deliğinden sızıp süzülene dek..
Dirhem dirhem canlanana dek,
Giden ve kalanın karışmış hikayesiyle
Titredim düşene dek...

Hep biliriz bunun bizi nereye götüreceğini
Ve hep isteriz zehrinin felç etmesini
Hareketsiz kalana dek
Sonkezmiş gibi ölene dek...

Neleri eşitleriz o ana
Neleri yok sayarız, diriltilen yeni nesil gibi
Ve benim olması için sıcak nefesini
Önce tenimden geçirdim,ısıtmadık yer bırakmaması için
Sonra,
Ne senden sen,ne benden ben bıraktım
Nasılsa bir daha asla olamayacak tekil şahıslarımızı,
Eşikten serbest,
Ruhlarımızı birbirine mesken bıraktım.
Şimdiden-Daimaya....

8 Kasım 2010 Pazartesi

Aşk sıçmış Dünya!

Yolun tam ortasında "3 gün" dedi dili,
Aşk 3 harften ve 3 günden ibaret olan anlara talipmiş...

Ne bilsin kul dediğin,
Neler yakıştırır neler..
Gözün-elin-dilin dolanır
Tam tanımlanıcakken
Yalancı yürek
Dolandırıcı sebep
Kavursun ters düz edilen hayat.

Sanki en sevdiğim uyku yastığım..
Güzel rüyalara kapıları,
Kötü kabuslara çıkmazları,

Hep geçtikten sonra laf atsın Aşk...
Karın ağrısı çekerken konulsun önüme..
Yıllar sonra beni çekiştiren,
En uzak akrabam olsun soyumda.

Bozalım en kıymığından mecburluğu,
Benden daha da güzel
Güzel olsun,
Dünyanın orta çamurluğu...

31 Ekim 2010 Pazar

Sızlanırım Dibine Kadar!

Lafı cok mu uzatıyorum,
Cok mu sızlanıyorum,
Nefretinin nadide ilham kaynağı mıyım?
Pis kokuları artık el yordamıyla da duyabiliyor musun?
Cevapsız bıraktığın sorularının hepsi
Sofistikeliğini terk edip,
Akıl gecekonduna yerleşmeye başladı mı?
Öyle apartopar
Öyle sana ait
Öyle inkarsız....
Öyle yolsuz-soysuz...
El atın arkadaşlar,
....Hadi üstüne güzel şiir yazmacalar...

25 Ekim 2010 Pazartesi

...

Hiç bir şey kalmamış,
Soluksuz içmişiz...

Isıtıcak sol yan,beklenen gelişler
Şapkasını fırlatmış esintilerinde
Ya hep ya hiç denmiş
Yenilmiş hepler..
Yazıyor ucu kırık kalem
Yazıyor okunana susamış
Belası boyunu aşmış...
Neminden gelen kederle ,önce tenimden
Sonra ruhumdan damlatıyor
Damlatsın şerefiyle..

20 Eylül 2010 Pazartesi

~FLASH MEMORY~

ANILARDAN CALIYORUM...
VARLIGIM UYURKEN VE SESSIZKEN,
SONRADAN EDINDIGI DUZEN HASTALIGIYLA-ICI GECMIS BILINCIM UYANMADAN
HENUZ KEMIKTEN HAREKETLER OLUSMAYAN ANLARDAN.

YANLIZ KENDIMI TANRI SANDIGIM,
ELLERIMDEKI BULASIK TOPRAK KOKUSUNDAN AYRILMADIGIM
ICIMDEKI KIKIRTILARIN,
KAVAK AGACINA-KATIR KULAGINA-KIZIL ADAYA
KACISLARI,HIC ARANMAYACAK
HATTA SONSUZA GIZLENECEK KACISLARINI CALIYORUM...

ONCE YASAYIP,SONRA NEDENLERINI SORGULADIKLARIMIZ
EN SONUNDA DA NEDENLERINDEN GECISLERIMIZLE,
AN'IMIZDA KALISLARIMIZ VAR ARTIK.

WE ELBETTE KAFI MESAFE UZAKLIKLARLA,
SINSI HIRSIZLIKLAR PESINDE
GOLGESIZ BIR AVUC BIZ.....LER....

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kıpırtı...

Ben böyle
Oldum.....
Hayatı daha bi içer
Zorlanmaya değer
Olduğu yerde tutar artık...

Ne düşmesin diye tutulurmuş
Ne de 9 aylıkmış
Aslı astarı bir avuç hayalmiş
Ha çift, ha tek içilen SEK 'teymiş..

Daha da gurursuz olunmaz yaa
Olmadık insandan,olmadık can çıkarılmaz yaa
Sarıveririm gider bir paket sigaraya
Bir eş değer hikayenin tatsızlığına

Şimdi bir bakın kalan talandan doğanlara
Ya da bırakın uyusun bir daha doğamayışına...

25 Haziran 2010 Cuma

TANRI der ki...!

:)

SEFİL der ki...!

Tamam istedim de,
Yoluma çıkana ne yapmalıydım bilemedim.
Bir ilahi adalet vardır herhalde
O kadarını da ben düşünemem yaa..

Dogru bildim ama yanlış sonuçlandı
Acaba bana kim yardım eder?
Ne suçum olabilir ki
Hala gördüğüm yerde olamadım.
Öğrendim,
Uyguladım,
Hep yenildim.
Sustum,
Helal ettim,
Bir Doruk'un dediği gibi "sükunet" attım yoluma
Buna da izin verilmedi.

Gerisini yaratan bilir
Günahkarım işte
Hepimiz gibi...

HAYRA der ki...!

Bu olmadı biraz daha kir lazım diyen ellerimiz
Dillerimiz,
Ne zaman taş olacak diye beklemek ...Allah 'ım ne zaman...
Mide bulantılarının beynime kadar ulaşan konaklaması
İlik kokusu sanki çekip atamadığım
Nasılsa artık benim tadıma varmış ve işlemiş ince ince..
Yeniden yaratılmak lazım.
Bizim bu duvar dibi çöplüklerimiz
Soyumuz sopumuza geçmiş sanki..

Ne zormuş, o kadar kolay olan.
Ne nankörmüş insan,.. tekmesi hazır olan.
Bi minnet, bi sabır,bi de birazcık kabullenmek
Bu sınırlarının gerçek sınırlar olduğunu görerek.

Bi gösterişsiz yolu yok,
Sanki kendi yapmış insanoğlu,
Bu yürüdüğünü bu gördüğünü..

Biz hala nasıl Taş olmadık ki
Biz hala nasıl konuşabiliyoruz
Bizim bu konforumuz
Bizim serbest dille sapladıklarımız
Ne yüce bir yaşamdan gelmiş ki..
İnanılır gibi değil...!

8 Haziran 2010 Salı

Ruh Berri...

Ben bir parça edinemedim
Çabalarım olanı bastırmaktan ibaretken
Çember denilen küçük dünyamın tam ortasında
Yapıştırılmış fotograf dikdörtgeninden dışarıya bir adım
Faydasız...
Nettir sabahın kırıştırılmış çarşafaları.
Arasındaki ilk ışık tapınakları.
Gizli geçitler sunar her gününe,
Dününe bakma diye..,
Kaldırılmalı gidecek olan
Çingene ağzımdan dökülmeden
Sıktığı bileğinden damlamadan bir şarap buruğu
Sattırmadan varımı yoğumu
Açıyorum ezgilerin tümünü sesimin vardığı noktada
Bir kavrayana tekrar tekrar..
Mevlana ruhundan tadana..
Alıp cesaretini varana
Eğilmek için yeşeren canlar yaratıldı.
Nasibini alana...